25 Aralık 2011 Pazar

bellek boşlukları

ben bellek boşluklarımı seviyorum. çoğu zaman, bende bir şeyler bırakan olayların nasıl geliştiğini doğru düzgün hatırlayamamaktan şikayetçi olsam da bazen bellek boşlukları, bellek bolluklarından iyi. bir gün bir kutu geliyor, içindekileri gördüğüm anda içeriklere gidiyorum filan. o içerik, "bu" içeriğe tezatsa - uymuyor, bir de üstüne karşı çıkıp durduğum yeri sarsıyorsa o kutunun bir yerde durması daha iyi. dursun ama. dursun da açılmadan, bende durmadan işte. bellek boşluğunu doldurmadan. böyle iyi.

17 Aralık 2011 Cumartesi

huzursuzum ama keyfim yerinde

ben, metilfenidat, sigara ve kahve.. pek bi uyumluyuz şu an.
harddetek! olmasa iyi

19 Kasım 2011 Cumartesi

bugün bu hallerdeyim

http://www.youtube.com/watch?v=DBDQ_JrbntY

+1

yazmaların bir başlangıcı olmayabilir, ama bu ortak nokta mı hayır. bu var bir kere. ayakkabılar iz bırakmıyorsa, hayalet gibi diyemesek de uyurgezer oluyor gelip gitmeler. tepeden bakmalar siyah-beyazı göstermiyor, sınırlar kurtarılmıyor hem siyah-beyazla. şundan bundan hallice, renge uzak şekle yakın - yetmeyen.
tütünün hazzını şişip duran ciğerlerde aramamak lazım! boğaz kuruması, hazzı yaşanan şeyin ters etkisi aslında. huzur da, tek-kaldığımız, bunun yerine konabilecek en iyi şey: bişeyeyazmak,  "yarısını söndürsen de"yi başka bi tane karşılayamaz.
hikayeyi de herkes yazamıyor işte, burun büküp geçince sıfırlanıyor, defter bükünce de bi tek sende kalıyor. olmaz öyle. akademik anlamda, ne yapacağımızı bilemediğimiz, ama biriktirdiğimiz o kadar çok veri var ki. 
sigaramızı söndürüp karara varıyoruz o halde:
bağlıyoruz bağlıyoruz da yerimizi yontamıyoruz - demekle olmaz yahu. şunu öngörebiliriz mesela.
biz gerçeküstü bi deniz kenarında olsak bile (öylesi makbul ya, "in case of emergency"), aynı bakışlarla, birbirimize aynı şeyi soracağız, biliyoruz: 
naber?